news-details

Belemedik Esir Kampı'nda bir İngiliz denizaltıcı

Mehmet Bayer - 25 Mayıs 2020 - HİBYA - Birinci Dünya Savaşı sırasında, görev yaptığı denizaltıda Çanakkale'de esir alınan İngiliz denizaltıcı Herbert Macklin, yaşamının bir bölümünü Adana'daki Belemedik Esir Kampı'nda geçirdi.

HİBYA muhabirinin, araştırmacı yazar Doğan Şahin'in vasıtasıyla ulaştığı İngiliz E7 denizaltısında makinist olarak görev yapan Macklin'in büyük torunu Nick Field, dedesiyle ilgili anılarını anlattı.

Dedesi Macklin'in Kraliyet Deniz Kuvvetleri'ne bağlı HM E7 denizaltısında, makine dairesinde görev aldığını aktaran Field, şöyle konuştu:

''E7 denizaltısı, 1. Dünya Savaşı sırasında, Marmara Denizi'ne girmekle görevlendirilmiş, sahil yerleşkelerini, trenleri bombalamış ve bildiğim kadarıyla tamamı ticari vasıta olan 13 gemiyi batırmış. 4 Eylül 1915 tarihinde denizaltının pervanelerinden birisi Çanakkale Boğazı'nda, boğazın en dar yerinde Nara Burnu açıklarında çelik ağlara takılmış ve Türkler tarafından su altı bombalarına maruz bırakılmış. Su altı bombaları başarılı olamayınca, Alman UB-14 denizaltısı, E7'nin olduğu yere filikayla gidip, denize iskandil salmış, metale dokununca da denizaltının tepesine bir adet Osmanlı su altı mayını bırakmış. Mayın denizaltıya değmeden patlamış, ancak denizaltı ne ileri ne de geri gidememiş. Napolyon'un 'Deniz Kurdu' adını taktığı, Thomas Cochrane'nin torunu gemi komutanı Archibald Cochrane, satıh yapmak zorunda kalmış.''

Field, satıh yapan denizaltının bu kez sahil bataryaları tarafından ateş altına alındığını, Kaptan Cochrane'nin de gemiyi batırdığını, tüm personelin ise esir alındığını bildirdi.

- Esaret günleri

Nick Field, büyük dedesinin Türkiye'nin güneyinde Adana'nın Belemedik beldesindeki esir kampına yollandığını söyledi.

Denizaltı Kaptanı Cochrane'nin ise başka bir kampa gönderildiğini ama daha sonra 3 subayla firar ettiğini anlatan Field, ''Dikenli tellerle çevrilmemiş olan Belemedik Kampı büyük dedemde dünyanın bir ucu hissi uyandırmış. Herbert, Berlin/Bağdat demiryolu inşaatında çalışmış. Hep merak etmişimdir, hayatı boyunca sadece mühendislik yapmış olan büyük dedem, yaptığı işten zevk almış mıdır acaba?'' dedi.

Field, dedesinin, esaretinin ilerleyen aylarında Bond'un trenin üstündeyken vurulduğu sahneyle bilinen ''Skyfall'' adlı James Bond filminin de çekildiği Varda Köprüsü inşaatında çalıştırıldığına işaret ederek, şu bilgileri paylaştı:

''Diğer yandan, büyük dedemin bazı arkadaşlarının şu anda İngiliz Uluslar Topluluğu Bağdat Savaş Mezarlığı'nda yattığını biliyoruz. Büyük dedem hakkında bildiğim tek diğer şey ise Fransız esirlerle İngiliz esirler arasında kampta yapılan futbol maçında İngilizlerin kalecisiymiş. Savaş esirleri konusunda çalışmalar yapan Doğan Şahin'in dediğine göre, İngiltere bu maçı 4-1 kazanmış. Çok müthiş bir şey, o maçta çekilmiş takımın ve maç anının birer fotoğrafı var bende. Ne yazık ki Herbert'in yakalanışından 4 ay sonra kendisi de asker olan ve SS Citta do Palermo gemisinde görevli kardeşi Edgar, Selanik yolunda, Brindizi Limanı'nda mayına çarpınca hayatını kaybetmiş. Herbert'in kardeşini kaybettiğini ne zaman öğrendiğini merak etmişimdir. Savaş sonrasında Herbert sanırım 2. Dünya Savaşı da dahil ticaret gemilerinde makine subayı olarak çalışmaya devam etmiştir.''

- ''Dedemi tanıdığımda çok küçüktüm''

Nick Field, büyük dedesini tanıdığında çok küçük olduğunu söyledi.

''1975 yılı olmalı. Hatırladığım kadarıyla uzun boylu, sessiz biriydi ve üzerinde sade, yeşil bir takım elbise vardı.'' diyen Field, ''Tabi ben de küçük bir çocuk olarak daha çok sahildeki kayalıklarla ilgilenirdim. Büyük dedem ve ondan evvelki atalarım hakkında çok fazla bir şey bilmemek beni gerçekten hüzünlendirir. Ona bazı sorular sorabilirdim, ama daha çocuktum. Onunla ilgili bilmek istediğim pek değerli bilgiler, madalyalarıyla beraber, artık sonsuza kadar kayboldu.'' diye konuştu.

Büyük amcası Edgar'ın madalyalarının durduğunu, bunların Avustralya'daki bir akrabasında bulunduğunu dile getiren Field, şunları aktardı:

''Madalyaların en azından ailede kaldıklarını biliyorum. Ama Herbert’in madalyalarının varlığından bile haberdar değildim. Çok ilginçtir, Herbert'in esaretteyken çektirdiği fotoğraflar var bende. Bu fotoğrafları nasıl çektirdi hiçbir fikrim yok. Ona ait olan ve benim büyük değer verdiğim üç şey var, birincisi bir levha. Büyük bir şey ve umarım evi taşıdığımda onu da götürebilirim. Hiçbir zaman gözden çıkarmayacağım şey ise 1950'li yıllarda yaptığı HMS Cossack gemisinin maketi. Bu maket, 2. Dünya Savaşı'nda görev alan destroyerin bire bir ölçekli maketi. Aynı şekilde SS Vienna gemisinin de maketini yapmış ama dediğim gibi, madalyalarıyla beraber o da kayıp. Diğer yandan, babamın bana anlattığına göre dedemin 1. Dünya Savaşı sonrası bir Alman U-Boat denizaltısından almış olduğu bir dürbün var.''

- 1. Dünya Savaşı hakkındaki düşünceler

Nick Field, 1. Dünya Savaşı hakkındaki düşüncelerini ise şöyle açıkladı:

''Büyük dedem görevini yaptı. Onunla gurur duyuyorum. Ancak 1. Dünya Savaşı, Sırp birinin Avusturya Macaristanlı birini öldürmesiyle mi başladı, yoksa bu savaş için bir bahane miydi? Fransızların 1870'in intikamını alması mıydı, yoksa Almanlarla İngilizler arasındaki deniz hakimiyeti savaşları mıydı? Görünen o ki Avrupa o dönemde barut fıçısı gibiydi ve hükümetler savaş istiyordu. İstedikleri de oldu, kan arzularını başkalarının kanını dökerek tatmin edenler kimlerdi? 2020 yılında bana tüm bunlar çok saçma geliyor, ancak 1914 yılında sanırım her şey farklı idi. Beni büyüleyen yanı ise tarih olması.''

- ''Türkiye'yi tekrar ziyaret etmek istiyorum''

Nick Field, Türkiye'ye daha önce geldiğini, bunu her düşündüğünde kendine kızdığını söyledi.

1992 yılında görevli olduğu geminin İstanbul'a seyrettiğini, havanın çok soğuk olduğunu, karla karışık yağmur yağdığını hatırladığını anlatan Field, ''Daha 22 yaşındaydım, yani o aşamada atalarımın hayatları konusu pek de ilgi alanımda değildi. İşte bu yüzden kendime çok kızıyorum. İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri'nde asker olup, 42 tipi destroyer HMS Edinburgh gemisinde usta denizci füze operatörüydüm. İstanbul'a varmak için Marmara Denizi'nden geçmemiz, Marmara'ya girmek için ise Nara Burnu'nu dönmemiz gerekiyordu. Birkaç kulaç altımızda büyük dedemin denizaltısı E7 yatmaktaydı. O aşamada ne E7 denizaltısı ne de büyük dedemin yaşamı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Eğer bilseydim, deniz kuvvetlerinde görevli bir asker olarak gemimizin kaptanına bunu söyler ve bu savaş gemisini denizci selamıyla selamlamayı sağlardım, denize çelenk bırakırdım, geçmişe selam yollardım. Ama ne acıdır ki hiçbir fikrim yoktu.'' diye konuştu.

Türkiye'yi ziyaret etmeyi hedeflediğini dile getiren Field, şöyle konuştu:

''Ziyaret etmek istediğim altı nokta var. İstanbul, Kapadokya mağaraları, Gelibolu çıkarma yapılan sahiller, Nara Burnu, Varda Köprüsü ve Belemedik. Türkiye'ye geri dönmeyi istememin en büyük nedeni büyük dedem. Daha önceleri de tarihin ayak izlerinde dolaştım, Monte Cassino, Fransız Guyanası Şeytan Adası, Stalag Luft III, Normandy, Kanchanaburi ve Kwai Köprüsü. Aynı şekilde televizyon dizisi Band of Brothers filminde de paraşütçü asker rolündeydim. Ancak, Belemedik gibi, kendi ailemin tarihiyle ilgili hiçbir yere gitmedim. Hayatta yapmak istediğim en önemli şeylerden birisidir. Büyük dedemin bastığı topraklardan geçmek ve onun gemisine, geride bıraktıkları arkadaşlarına saygılarımı sunmak.

Nick Field, sözlerini şöyle tamamladı:

''Savaş esirleri anısına bir anıt, müze, plaket, heykel yapılması önemli. Tarih, iyisiyle kötüsüyle hiçbir zaman kaybedilmemeli. Heykellere gelince, düşman bir ülke topraklarına dikilecekse hiçbir zaman düşmanı kutsamamalı, ancak savaşın bedelini yansıtmalı. Belemedik noktasında, tünel inşaatlarında savaş esirlerinin çalıştığını belirten bir onurluk ya da levha asıldığını görmek isterdim. Bunun amacı da insanların geçmişi öğrenmeleri, hatıralar ve tarihi canlı tutmaları olmalıdır. Dünya değiştikçe geçmişin çoğunu unutuyoruz. Sadece bir kitaba sıkıştırılmış bilgiler ve tarihin geçtiği yerlere yapılan alışveriş merkezleri bize yetiyor sanki.''


Hibya Haber Ajansı